Liyakat kökeni nedir ?

Emirhan

New member
Merakla Başlayan Bir Yolculuk

“Liyakat” kelimesini her yerde duyuyoruz: siyasette, iş dünyasında, okulda, hatta günlük sohbetlerde. Ama hiç düşündünüz mü, bu kavramın kökeni nereden geliyor, tarih boyunca nasıl şekillenmiş? Ben bu konuyu araştırmaya başladığımda, karşıma çıkan bilgiler hem şaşırtıcı hem de düşündürücü oldu. Forumda sizlerle paylaşmak istedim; belki sizler de kendi fikirlerinizi ve örneklerinizi ekleyerek tartışmayı daha da zenginleştirirsiniz.

Liyakat Sözcüğünün Kökeni

“Liyakat” kelimesi Arapça “layık” kökünden gelir. Layık; uygun, değerli, hak eden anlamlarını taşır. Osmanlı döneminde de sıkça kullanılan bu kavram, bir görevi ya da makamı hak eden kişiyi tanımlamak için tercih edilirdi. Yani “liyakat” aslında hem bireysel çabanın hem de toplumsal adaletin bir sembolü olmuştur.

Etimolojik açıdan bakıldığında, kelimenin “hak etme” kavramıyla doğrudan ilişkili olması, günümüzde hâlâ süregelen tartışmalara ışık tutuyor. Çünkü liyakat denildiğinde aslında “hak edenin hak ettiği yere gelmesi” fikri ön plana çıkar.

Tarihten Birkaç Örnek

Tarih boyunca farklı uygarlıklar liyakat kavramını kendi sistemlerinde uygulamaya çalışmıştır:

- Çin’de İmparatorluk Sınavları: Milattan önce 200’lü yıllarda başlayan bu sınav sistemi, devlet memurlarının yeteneklerine göre seçilmesini amaçlıyordu. Aslında modern anlamda ilk “liyakat sistemi”nin Çin’de kurulduğu söylenebilir.

- Osmanlı’da Devşirme Sistemi: Her ne kadar eleştirilen bir yönü olsa da, yetenekli çocukların eğitilip devlet kademelerine getirilmesi de bir tür liyakat anlayışına dayanıyordu. Burada amaç, sadakati ve kabiliyeti bir araya getirmekti.

- Modern Batı Devletleri: 19. yüzyılda Avrupa’da ve Amerika’da kamu görevlerine atamalarda liyakat esaslı sınav sistemleri kurulmuştur. Özellikle ABD’de 1883 tarihli Pendleton Yasası bu konuda bir dönüm noktasıdır.

Forumdaki arkadaşlar, sizce bu tarihsel örneklerden hangisi günümüzdeki uygulamalara daha çok benziyor?

Verilerle Liyakat Meselesi

Günümüzde liyakat eksikliğinin toplumlara maliyetine dair birçok araştırma var. Örneğin, Dünya Bankası’nın 2020 raporunda, liyakat esaslı atamaların yapıldığı ülkelerde kamu hizmetlerinde verimliliğin %30’a kadar arttığı belirtiliyor. Öte yandan nepotizm ve kayırmacılığın yaygın olduğu ülkelerde ekonomik büyüme oranlarının %1-2 daha düşük olduğu görülmüş.

Türkiye özelinde yapılan bir araştırmada, kamu personeli alımlarında liyakat ilkesinin tam olarak uygulanmamasının gençlerde işsizlik oranlarını artırdığı ve “adaletsizlik algısını” güçlendirdiği ortaya konmuş. Bu da toplumda güven erozyonuna yol açıyor.

Erkeklerin Sonuç Odaklı, Kadınların Sosyal Odaklı Yaklaşımları

Burada ilginç bir gözlem paylaşmak istiyorum. Erkeklerin liyakat tartışmalarına yaklaşımı genellikle sonuç odaklı oluyor: “Eğer liyakat varsa, işler hızlı ilerler, verim artar, sistem tıkanmaz.” Yani daha çok pratik faydalara odaklanıyorlar.

Kadınların bakış açısı ise farklı bir boyut katıyor. Onlar daha çok sosyal adalet, toplumsal güven ve duygusal etkiler üzerinde duruyorlar: “Liyakat yoksa gençler hayal kırıklığına uğrar, toplumda güven kaybolur, insanlar kendini değersiz hisseder.”

Aslında bu iki bakış açısı birleştiğinde, liyakat kavramının hem bireysel hem toplumsal açıdan neden bu kadar önemli olduğu daha net ortaya çıkıyor.

Gerçek Hayattan Birkaç Güncel Örnek

- Sağlık Sektörü: Pandemi döneminde liyakatsiz atamaların bazı ülkelerde sağlık sistemini çökerttiğini, ehil kişilerin görevde olduğu ülkelerde ise sürecin daha başarılı yönetildiğini gördük.

- Eğitim Sektörü: Öğretmen atamalarında liyakat yerine siyasi tercihlerin öne çıkması, öğrencilerin eğitim kalitesini doğrudan etkiliyor.

- İş Dünyası: Şirketlerde yönetici pozisyonlarının hak etmeyen kişilere verilmesi, çalışan motivasyonunu düşürüyor ve şirketlerin uzun vadeli başarısını engelliyor.

Forumdaki arkadaşlar, siz kendi iş hayatınızda ya da çevrenizde liyakatın olmadığı bir duruma tanık oldunuz mu? Bunun sonuçlarını nasıl gözlemlediniz?

Liyakatın Toplumsal Etkileri

Liyakat yalnızca bireylerin başarıya ulaşması değil, aynı zamanda toplumda adalet duygusunun korunması için de gerekli. Eğer bir toplumda liyakat yoksa, insanlar şu duygulara kapılıyor:

- “Ne kadar çalışırsam çalışayım, hak ettiğimi alamayacağım.”

- “Başarı değil, torpil kazanıyor.”

- “Emek değersizleşiyor.”

Bu duygular uzun vadede toplumsal güveni zedeliyor. Kadınların empati odaklı bakış açısının burada ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Çünkü liyakat yalnızca verimlilik değil, aynı zamanda insanların kendini değerli hissetmesi demek.

Tartışmaya Açık Sorular

- Sizce liyakat eksikliğinin en çok zarar verdiği alan hangisidir: siyaset mi, eğitim mi, iş dünyası mı?

- Erkeklerin sonuç odaklı, kadınların sosyal adalet odaklı yaklaşımları birleştiğinde daha adil bir sistem kurulabilir mi?

- Sizce liyakatı tam anlamıyla uygulayabilmek için bireysel çabalar mı önemli, yoksa kurumsal düzenlemeler mi?

Sonuç: Adaletin Temeli Olarak Liyakat

“Liyakat kökeni nedir?” sorusu, bizi yalnızca dilsel bir kökene değil, aynı zamanda tarihsel, toplumsal ve ekonomik bir tartışmaya götürüyor. Arapça “layık” kelimesinden türeyen bu kavram, aslında insanlığın ortak bir değer arayışının yansıması. Veriler gösteriyor ki liyakat hem bireyler hem de toplumlar için vazgeçilmez. Erkeklerin pratik faydaya odaklanan yaklaşımı ile kadınların sosyal ve duygusal etkileri öne çıkaran bakışı birleştiğinde, liyakatın gerçek anlamı ortaya çıkıyor: adaletin temeli olmak.

Peki forumdaki dostlar, sizce liyakat gerçekten toplumda yeniden hâkim bir ilke haline gelebilir mi? Yoksa bu sadece bir ideal olarak mı kalacak?
 
Üst