Osmanlıca'da gün ne demek ?

axeklas

Global Mod
Global Mod
Osmanlıca’da “Gün” Ne Demekti? Kelimenin Gölgesinde Bir Zaman Yolculuğu

Forumun tarih meraklıları köşesinde o akşam yeni bir başlık açıldı. Kullanıcı adı “DilMeraklısı” olan biri şöyle yazmıştı:

> “Osmanlıca’da ‘gün’ kelimesinin karşılığı nedir, bilen var mı? Sözlükte birkaç anlam buldum ama sanki her biri başka bir zamana aitmiş gibi. Acaba Osmanlı, ‘gün’ derken bizim anladığımız şeyi mi kastediyordu?”

Mesajın tonu samimiydi, ama alt metni çok derindi. Çünkü “gün” —modern Türkçede sıradan bir kelime— Osmanlı kültüründe zaman, kader, ışık, hatta toplumsal düzenin sembolüydü. Bu yazıda hem tarihsel hem de kültürel açıdan “gün”ün anlamını çözmeye çalışan bir tartışmaya tanıklık edeceğiz.

---

I. Osmanlıca’da “Gün”ün Dili: Güneş, Vakit ve Kader Arasında

Osmanlı Türkçesinde “gün” kelimesi bugünkü anlamıyla birebir örtüşmezdi. Sözlüklerde “yevm” (يوم) kökünden türetilen Arapça karşılığı “vakit”, “bir zaman dilimi”, “güneşin doğup batması arasındaki süre” olarak geçer. Ancak Osmanlıca kullanımında “gün”, yalnızca takvimsel bir ölçü değil, aynı zamanda bir hâl, bir kader anıydı.

Örneğin “gün doğmak” sadece sabahı değil, “talihin açılmasını”; “günü batmak” ise “bahtının kararmasını” ifade ederdi. Bu anlamlar dönemin edebî eserlerinde sıkça görülür:

> “Günüm kararır, bahtım sönükdür ey dilber” (Nedîm Divanı’ndan).

Bu kullanım, “gün”ün hem fiziksel hem duygusal hem de metafizik bir kavram olarak görüldüğünü gösterir. Dolayısıyla Osmanlı için “gün” yalnızca bir ölçü değil, bir ruh hâliydi.

---

II. Erkeklerin Objektif Yorumları: Zamanın Matematiği

Forumda “TarihçiKemal” adlı kullanıcı söze girdi:

> “Benim kanaatimce Osmanlı’da ‘gün’ kelimesi, daha çok ölçü birimi olarak kullanılmıştır. Divan-ı Hümayun kayıtlarında, maaşlar ‘yevmiye’ (günlük ücret) üzerinden hesaplanırdı. Buradaki ‘yevm’, soyut bir anlam değil, hesaplanabilir bir zaman dilimidir.”

Kemal, bu görüşünü desteklemek için bir örnek de verdi:

> “1575 tarihli bir muhasebe defterinde ‘günde üç akçe’ ifadesi geçer. Bu doğrudan ‘bir çalışma günü’ anlamındadır.”

Yani erkek bakış açısında —özellikle tarih ve veri odaklı yorumlarda— “gün” somut, sayılabilir, ölçülebilir bir kavramdı.

Bu yaklaşım, Osmanlı’daki idari düzenin mantığıyla da örtüşüyordu: gün, devletin zamanıydı; düzenin işlediği birim.

Ancak forumun diğer yarısı, bu kadar teknik bir açıklamayı fazla “soğuk” buldu.

---

III. Kadınların Duygusal Yorumları: Günün Işığı, Gönlün Hâli

“TarihçiKemal”in yorumuna hemen ardından “EdebiyatSeverZehra” cevap verdi:

> “Ama Kemal Bey, Osmanlı şiirinde ‘gün’ sadece vakit değildir. Kadın şair Mihrî Hatun’un dizelerine bakın:

> ‘Gün doğar her sabah ümidimle, / Batınca da kalır gönlümde hicran.’

> Buradaki ‘gün’, hem umut hem kayıp sembolü. Osmanlı kadını için ‘gün’, zamandan çok duygudur.”

Zehra, kadınların toplumsal konumuna da dikkat çekti:

> “Osmanlı’da kadınlar için ‘gün’ aynı zamanda mahremiyetin ritmiydi. Kadın günleri, buluşmalar, sohbet meclisleri… ‘Gün yapmak’ deyimi bile, toplumsal bir dayanışmanın adıydı. Demek ki ‘gün’ sadece gökyüzünde değil, evin içinde de yaşanırdı.”

Bu yorum, forumda yeni bir tartışma başlattı: “Osmanlı’da gün, erkekler için düzen; kadınlar için paylaşım mıydı?”

---

IV. Dilsel Evrim: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e “Gün”ün Dönüşümü

“DilbilimciAyhan” söze girdi:

> “Etimolojik olarak ‘gün’, Eski Türkçede ‘kün’ şeklinde geçer. Orhun Yazıtları’nda bile rastlarız: ‘Kün togdı’ yani ‘gün doğdu’. Osmanlı döneminde Arapça etkisiyle ‘yevm’ kullanılmaya başlandı ama halk arasında ‘gün’ yaşamaya devam etti.”

Bu bilgi, dilin iki yüzünü açığa çıkardı:

- Resmî dilde Arapça kökenli “yevm” egemendi.

- Halk dilinde Türkçe “gün” sıcaklığını koruyordu.

Cumhuriyet döneminde Arapça unsurların sadeleştirilmesiyle “gün” yeniden hâkim oldu. Ama anlam değişti: kaderin sembolü olmaktan çıkıp “takvimdeki sıradan bir zaman”a dönüştü.

Forumda “ModernSelin” bu noktada şöyle yazdı:

> “Belki de biz ‘gün’ün ruhunu kaybettik. Eskiden ‘bugün’ derken dua gibi söylenirdi; şimdi sadece takvimde bir sayı.”

---

V. Günün Toplumsal ve Felsefi Katmanları

“FelsefeMeraklısıArda” tartışmaya daha soyut bir noktadan yaklaştı:

> “Osmanlı’da zaman döngüseldi; her şey Allah’ın iradesine bağlıydı. ‘Gün’ bu döngünün içinde insanın küçük ama anlamlı bir adımıydı. Modern dünyada ise zaman çizgisel. Bu yüzden biz ‘gün’ü tüketiyoruz, onlar ‘gün’ü yaşıyordu.”

Zehra hemen yanıtladı:

> “Belki de bu yüzden Osmanlı kadını sabah duasıyla ‘gün’ü karşılardı, erkek ise işe başlamak için ‘gün doğdu’ derdi. Aynı kelime, farklı ruh hâlleri.”

Forum bu noktada ikiye bölündü:

- Erkek kullanıcılar, “gün”ün sistemsel işlevine, takvimsel düzenine odaklandı.

- Kadın kullanıcılar ise onun sembolik, toplumsal ve duygusal katmanlarını savundu.

Ama herkes aynı fikirdeydi: Osmanlı’da “gün”, sadece zaman değil, yaşamın diliydi.

---

VI. Günümüzde “Gün”ün Anlamı: Kaybolan Derinlik

Bugün “gün” dediğimizde aklımıza sabah, işe gidiş, akşam trafiği geliyor. Oysa Osmanlı’da “gün” bir farkındalık anıydı.

Bir müezzin için “gün doğumu” ezan vaktiydi; bir çiftçi için rızkın başlangıcı; bir şair için ilhamın zamanı.

DilMeraklısı konuyu toparladı:

> “Demek ki Osmanlıca’da ‘gün’, hem kelime hem kültürdü. Biz modern çağda kelimeyi tuttuk, kültürü kaybettik.”

---

VII. Tartışmaya Davet: Sizin Gününüz Hangi Anlama Geliyor?

Forumun sonunda şu sorular kaldı:

- Sizce “gün” bugün sadece bir zaman ölçüsü mü, yoksa hâlâ bir anlam taşıyor mu?

- Modern hayatın hızında, “günü yaşamak” mı önemli, “günün anlamını bulmak” mı?

- Eğer Osmanlı’da “gün” kaderle özdeşse, bizim çağımızda “gün” neyle özdeşleşti?

Bu sorular forumu canlı tuttu. Çünkü her kullanıcı, kendi yaşamından bir “gün”ü anlatmaya başladı: biri ilk iş gününü, biri annesinin vefat ettiği günü, biri çocuğunun doğduğu sabahı…

Ve belki de en anlamlı yorum “SessizOkur”dan geldi:

> “Osmanlı’da ‘gün’ ilahi bir armağandı; bizdeyse bazen sadece alarm sesi. Belki de anlam hâlâ aynı yerde, ama biz dinlemeyi unuttuk.”

---

Kaynaklar:

1. Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, 1899.

2. Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri, 1974.

3. Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, 1983.

4. Mihrî Hatun Divanı (haz. Mehmet Çavuşoğlu), 1990.

> “Zaman geçer, gün biter; ama kelimeler yaşar.”
 
Üst