Neden Eflatun denir ?

Nazik

New member
Neden Eflatun Denir? – Bir Rengin Hikâyesi, Bir Ruhun Yansıması

Selam forumdaşlar,

Bugün size bir hikâye anlatmak istiyorum. Renklerin, duyguların, insanın iç dünyasının iç içe geçtiği bir hikâye… “Eflatun”un hikâyesi. Belki siz de duymuşsunuzdur, kimine göre bir renk, kimine göre bir bilgelik hali, kimine göreyse bir hüzün tonudur Eflatun. Ama ben bugün size bir kelimenin ötesinde, bir insanın hikâyesini anlatmak istiyorum. Belki hepimizde biraz Eflatun vardır diye…

---

1. Bir Şehrin Kenarında: Ali ve Zeynep’in Dünyası

Küçük bir kasabada, sabahları denizden gelen tuzlu rüzgârın evlerin camlarını buğulandırdığı bir yerde yaşardı Ali. Mantıklı, ölçülü, hesaplı bir adamdı. Her şeyin bir planı, her duygunun bir açıklaması vardı onun için.

Bir de Zeynep vardı… O, Ali’nin tam zıddıydı. Hisleriyle yaşar, insanları renklerle anlatırdı. Birini “yeşil kadar umut dolu” derdi, diğerini “gri gibi yorgun.” Ama Eflatun… Eflatun başka bir şeydi onun için. “Ne tam mavi, ne tam mor; ne üzüntü, ne mutluluk. Eflatun, arada kalmış ruhların rengidir,” derdi.

Ali bu tür tanımlara hep gülüp geçerdi. “Renk dediğin fiziksel bir olay Zeynep,” derdi, “ışığın dalga boyudur, duyguyla ne ilgisi var?”

Zeynep ise sadece gülümserdi: “Sen her şeyin nedenini bulmaya çalışıyorsun Ali, ama bazen neden değil, his yeter.”

---

2. Eflatun Akşamların Sırrı

Her akşam iş çıkışı buluşurlardı. Denizin kenarında, güneş batarken gökyüzü Eflatun’a dönerdi. O an, aralarında hiçbir kelimeye gerek kalmazdı. Ali içinden “bugün de aynı renk” derdi ama Zeynep o rengi her gün başka türlü hissederdi:

- Bir gün “bugün Eflatun umut gibi,” derdi,

- Başka bir gün “bugün Eflatun sanki vedaya hazırlanıyor.”

Ali anlamazdı, ama anlamak isterdi. Çünkü o renk, Zeynep’in gözlerinde başka bir anlam taşıyordu.

---

3. Bir Gün Gidiş

Sonbaharın serin bir akşamıydı. Gökyüzü yine Eflatun’du. Ama o gün Zeynep sessizdi.

Ali her zamanki gibi planlarından bahsediyor, geleceği hesaplıyordu.

“Yarın belediyeye gideceğim,” dedi, “şu ev işini netleştirelim artık.”

Zeynep uzaklara baktı, “Yarın,” dedi, “ben de başka bir yere gideceğim.”

Ali anlamadı önce. “Nereye?” dedi.

Zeynep sadece gülümsedi, “Belki biraz kendime. Belki Eflatun’un içine.”

Ve gitti. Ne bir adres bıraktı, ne bir açıklama. Sadece bir not:

> “Senin dünyanda maviyle mor arasında bir yer yok. Ama ben orada yaşıyorum, Ali.”

---

4. Erkekçe Bir Arayış: Neden Gitmişti?

Ali o günden sonra her şeyi analiz etti. Günlerce notlarını karıştırdı, mesajlarını okudu.

“Nerede hata yaptım?” diye düşünüyordu.

Ona göre her olayın bir nedeni, her gidişin bir açıklaması olmalıydı.

“Belki başka biri var,” dedi bir an, sonra kendi mantığına güvenmediğini fark etti.

Çünkü her şeyi çözüm odaklı gören bir adam bile bazen duyguların hesabını yapamıyordu.

Ali sonunda fark etti: Zeynep bir problemi çözmek için değil, bir duyguyu yaşatmak için gitmişti.

Ve o gün anladı: Eflatun, çözülemeyenlerin rengiydi.

---

5. Kadınca Bir Özlem: Aradaki Renk

Aylar sonra Zeynep bir gün foruma bir mesaj yazdı.

Kendini “Bir Rengin İçinde Kalan Kadın” olarak tanıtmıştı.

Yazdığı şey kısa ama sarsıcıydı:

> “İnsan bazen bir rengin içinde kaybolur. Ben Eflatun’da kaldım. Ne tamamen mutluyum, ne tamamen üzgün. Ama her sabah o rengi arıyorum gökyüzünde. Çünkü bir zamanlar biri bana Eflatun’un sadece bir dalga boyu olduğunu söylemişti. Oysa ben onun içinde bir ömür sakladım.”

Kadınlar bu paylaşımın altına duygusal yorumlar bıraktılar:

“Ne güzel anlatmışsın,” dediler, “biz hep aradaki renklerde yaşarız.”

Ama erkeklerin çoğu çözüm önerdi: “Dön konuş onunla,” “Geçmişte takılma, yeni bir başlangıç yap.”

İşte o an, forum ikiye bölünmüştü.

Bir taraf duyguların içindeydi, diğer taraf çözümün peşinde.

Tıpkı Ali ve Zeynep gibi.

---

6. Renklerin Felsefesi: Eflatun’un Gerçek Anlamı

Eflatun, aslında Yunanca “Platon” kelimesinden gelir. Antik Yunan filozofu Platon’un Türkçedeki karşılığıdır.

Ama Türkçede zamanla bu isim bir renge dönüşmüştür. Çünkü mor ile mavinin arasındaki o geçiş hali, bilgelik ve duygunun birleşimi olarak görülmüştür.

Eflatun rengi, ne tam bir soğukluk (mavi), ne de tam bir sıcaklık (mor) taşır.

Bir denge, bir geçiş, bir “arada kalmışlık” hissi verir.

Ve belki de tam bu yüzden insanlar onun adını bir duygunun sembolü haline getirmiştir.

Ali’nin zihninde ise Eflatun artık sadece bir renk değil, bir anlama dönüşmüştü.

Zeynep’in gidişinden sonra ne zaman gökyüzü Eflatun olsa, içinden bir ses yükselirdi:

> “Bazı renkler, ayrılığın değil, anlamanın tonudur.”

---

7. Forumda Hikâyenin Yankısı

Bu hikâyeyi paylaştığımda belki de siz de kendinizden bir parça bulacaksınız.

Kim bilir, belki siz de birine “Eflatun” diyorsunuzdur farkında olmadan.

Belki bir ilişkinin arada kalmış rengidir sizin için,

Belki bir anının, bir bakışın, bir vedanın rengi…

Sizce neden “Eflatun” deriz?

Bir filozofun adı olduğu için mi, yoksa bir duygunun içinde kaybolduğumuz için mi?

Bir erkek için mantığın, bir kadın için kalbin rengi olabilir mi aynı anda?

Belki de “Eflatun” kelimesi, hepimizin içinde taşıdığı o iki dünyanın buluştuğu yerdir.

---

8. Son Söz: Rengin Adı, Ruhun Hikâyesi

O günden sonra Ali ne zaman Eflatun bir gökyüzü görse, susardı.

Artık dalga boylarını ölçmez, anlamları hesaplamazdı.

Çünkü Zeynep’in dediği gibi, bazı şeyler açıklanmaz, sadece hissedilir.

Ve belki de bu yüzden biz hâlâ “mor” demeyiz, “Eflatun” deriz.

Çünkü o kelime bir renkten fazlasıdır;

Bir duygunun, bir ayrılığın, bir bilgelik anının adıdır.

Peki sizce forumdaşlar, sizin Eflatun’unuz kim?

Bir insan mı, bir anı mı, yoksa gökyüzündeki o geçici ama unutulmaz renk mi?
 
Üst