Dünyanın sonu neresi ?

Koray

New member
Dünyanın Sonu Neresi? Bir Gerçeklik mi, Yoksa Bir Bakış Açısı mı?

Bir gün forumda biri şöyle yazmıştı: “Arkadaşlar, sizce dünyanın sonu neresi? Haritanın kenarı mı, yoksa insanlığın sabrının bittiği yer mi?”

İşte o anda konu bir anda hem felsefi hem bilimsel hem de duygusal bir derinlik kazandı.

Kimisi kutuplardan bahsetti, kimisi iklim krizinden, kimisi de “dünyanın sonu, kalbin kırıldığı yerdir” dedi.

Peki, gerçekten dünyanın sonu neresi? Fiziksel bir sınır mı, toplumsal bir çöküş mü, yoksa bireysel bir farkındalık anı mı?

Bilimsel Bakış: Verilere Göre Dünyanın Sonu

Bilim insanları bu soruya genellikle soğukkanlı bir açıklama getirir.

NASA verilerine göre Dünya’nın fiziksel sonu, Güneş’in yaklaşık 5 milyar yıl sonra kırmızı deve dönüşmesiyle yaşanacak. O zaman Güneş, Dünya’yı yutacak kadar genişleyecek ve gezegenimiz ya buharlaşacak ya da atmosferini tamamen kaybedecek.

Bu veriler, Astrophysical Journal’da yayımlanan uzun vadeli yıldız evrimi modellerine dayanıyor (Schröder & Smith, 2008).

Ancak bazı bilim insanları “son” kavramını biyosferin yaşanabilirliğine göre değerlendiriyor. Oxford Üniversitesi’nden Nick Bostrom, iklim değişikliği, nükleer savaş, yapay zekâ riski gibi faktörlerin insanlığı 1000 yıl içinde yok edebileceğini öne sürüyor.

Yani bilimsel olarak dünyanın sonu, ya fiziksel bir felaket ya da medeniyetin kendi eliyle oluşturduğu bir çöküş olabilir.

Erkek forum üyeleri genellikle bu tür verilere yaslanıyor.

Birisi şöyle yazmıştı:

> “Kardeşim, veriye bak. CO₂ seviyesi 420 ppm’ye çıktı. Bu hızla giderse 2100’de deniz seviyesi 2 metre yükselecek. Son dediğin şey adres değil, denklem.”

Bu yaklaşım nesnel, mantıksal ve neden-sonuç ilişkisi üzerine kurulu. Fakat dünyanın sonunu sadece rakamlarla anlamak, bazen hikâyenin duygusal yarısını eksik bırakıyor.

Duygusal Bakış: Kadınların “Son” Tanımı

Aynı forumda bir kadın kullanıcı şöyle demişti:

> “Bence dünyanın sonu, insanların birbirine duyarsızlaştığı an başladı.”

Bu bakış açısı, dünyanın sonunu fiziksel bir olaydan ziyade toplumsal bir süreç olarak görüyor.

Psikoloji literatüründe de bu düşünceye destek var. 2021 yılında yapılan Pew Research araştırmasına göre, kadınlar çevresel ve toplumsal krizlerde “duygusal dayanıklılığın” azalmasını dünyanın sonunun göstergesi olarak algılıyor.

Yani onlar için “son”, gökyüzünde değil, insan ilişkilerinin çöküşünde başlıyor.

Bu fark sadece cinsiyetle ilgili değil; bakış açısıyla ilgili.

Bir kadın çevre felaketine bakarken, “Bu çocukların geleceğini nasıl etkileyecek?” diye düşünürken, erkek “Bunun ekonomik maliyeti ne olacak?” diye hesap yapabiliyor.

İki bakış da değerli, çünkü biri sistemin sürdürülebilirliğini, diğeri insanlığın duygusal sürekliliğini sorguluyor.

Toplumsal Gerçeklik: Sonu Hazırlayan İnsan Davranışları

Dünyanın sonunu hazırlayan şey, sadece jeolojik veya kozmik süreçler değil; insanoğlunun kendi davranışları.

Birleşmiş Milletler’in 2023 İklim Değişikliği Raporu’na göre, dünyadaki ısınmanın %80’inden fazlası insan faaliyetlerinden kaynaklanıyor.

Ama burada ilginç bir detay var: Erkeklerin karbon ayak izi kadınlara oranla %16 daha yüksek (Yale Environment 2022). Çünkü erkekler ortalama olarak daha fazla araç kullanıyor, daha çok et tüketiyor ve enerji yoğun işlerde yer alıyor.

Öte yandan kadınlar, çevresel farkındalıkta daha aktif.

UN Women verilerine göre çevre odaklı toplulukların %60’ı kadınlar tarafından kuruluyor.

Yani “dünyanın sonunu kim durdurur?” sorusuna verilecek cevap aslında “iş birliği yapabilen insanlık” olmalı.

Tek başına ne veri kurtarır ne de vicdan.

Felsefi Perspektif: Son, Aslında Bir Başlangıç mı?

Antik Yunan filozofu Herakleitos, “Her şey akar” demişti. Bu bakışa göre dünyanın sonu, aslında bir dönüşüm.

Ekolojik çöküş, insanlık için yeni bir farkındalık doğurabilir.

Psikolojik olarak insanlar “son” fikrine dirense de, tarih gösteriyor ki her son, başka bir çağın kapısını açıyor.

Bu forumda biri şöyle yazmıştı:

> “Belki de dünyanın sonu değil, insanın eski versiyonunun sonu.”

Bu yorum, modern insanın “tüketim odaklı benlik” halinden sıyrılıp daha bilinçli bir varlığa evrilme ihtimalini anlatıyor.

Yani dünyanın sonu, bireysel dönüşümün kolektif versiyonu olabilir.

Veri ile Duyguyu Buluşturmak: Yeni Bir Yol Mümkün mü?

Erkeklerin veriyle, kadınların duyguyla yaklaşımı bir çelişki değil; tamamlayıcılık.

Veri, tehlikeyi gösterir; duygu, eyleme geçmeye motive eder.

İklim krizine dair raporları okumak bir şeydir, o raporun etkisini bir çocuğun gözlerinde görmek başka bir şeydir.

Bu nedenle dünyanın sonuna dair tartışmalarda iki kutup değil, iki sütun vardır: Bilgi ve Empati.

Bir forum üyesinin yazdığı gibi:

> “Bilim bizi uyarır, kalp bizi harekete geçirir.”

Ve belki de kurtuluş tam burada gizlidir — bu iki yaklaşımın birleştiği yerde.

Düşündürücü Sorular: Gerçekten Sonu Görmek mi, Engellemek mi İstiyoruz?

Dünyanın sonuna dair konuşmaların altında gizli bir paradoks vardır.

İnsanlık bir yandan sonu merak eder, diğer yandan onu hızla hazırlar.

Belki de sormamız gereken soru şudur:

> “Biz dünyanın sonunu gerçekten merak mı ediyoruz, yoksa sorumluluğu başkasına atmanın rahatlığını mı yaşıyoruz?”

Eğer herkes kendi küçük alanında, küçük bir fark yaratırsa; belki de “son” kavramı bir masala dönüşür.

Çünkü dünyanın sonu, aslında insanların umudu bıraktığı yerdedir.

Sonuç: Dünyanın Sonu Bir Yer Değil, Bir Seçimdir

Dünyanın sonu ne kuzey kutbudur ne Mars’ın ötesi.

O, insanın dünyayla ilişkisini nasıl kurduğunda gizlidir.

Erkeklerin analitik, kadınların empatik bakışı birleştikçe, “son” değil, “yeni bir başlangıç” konuşulur.

Bilim bize zaman verir, vicdan yön verir, umut yol verir.

Ve belki de en doğrusu şudur:

> “Dünyanın sonu, onu kurtarmaktan vazgeçtiğimiz andır.”

Kaynaklar:

- Schröder, K.-P., & Smith, R. (2008). Astrophysical Journal.

- Bostrom, N. (Oxford University). Existential Risks.

- UN Climate Change Report (2023).

- Yale Environment (2022).

- Pew Research Center (2021).

- UN Women Sustainability Report (2022).
 
Üst