Darbuka böyle arabesk kim söylüyor ?

Koray

New member
Darbuka Böyle Arabesk Kim Söylüyor?

Merhaba arkadaşlar,

Bugün kulağıma çalınan bir melodiyle başladım düşünmeye. Darbukanın ritmi, arabeskin hüznü, sözlerdeki isyan... Bir şarkı sadece şarkı mıdır, yoksa yaşanmışlıkların, sınıfsal sıkışmışlıkların, toplumsal cinsiyet rollerinin, hatta ırkların çatışmasının bir yansıması mıdır? İşte bu soruyu samimiyetle ortaya bırakmak istiyorum: “Darbuka böyle arabesk kim söylüyor?” Belki de sorunun kendisi, kimin söylediğinden çok, bu sesin hangi toplumsal koşullardan yükseldiğini anlamamızı sağlıyor.

Arabesk ve Sınıfsal Gerçeklik

Arabesk müzik uzun zamandır Türkiye’de “alt sınıfın sesi” olarak anılıyor. Kentin çeperlerinden yükselen bu müzik, göç eden ailelerin, ekonomik sıkıntılarla boğuşan insanların iç çekişini dile getiriyor. Darbuka burada sadece bir ritim aracı değil; aynı zamanda gündelik hayatın mücadelesini, dayanıklılığı ve bazen de çaresizliği temsil ediyor.

Sınıfsal olarak baktığımızda arabesk, çoğunlukla toplumun merkezinden dışlanmış, ekonomik sermayeden yoksun, ama kültürel olarak kendine özgü bir üretim alanı açmış kesimlerin sesi. “Kim söylüyor?” sorusuna sınıf perspektifinden cevap verirsek: Çoğunlukla ekonomik imkânları sınırlı, gündelik hayatın yükünü sırtlayan insanlar söylüyor. Bu yönüyle arabesk, bir kimlik ve aidiyet meselesi haline geliyor.

Kadınların Sesindeki Yük

Arabesk sahnesinde kadınların varlığı ayrı bir önem taşıyor. Kadın sanatçılar çoğu zaman sadece şarkı söylemiyor; aynı zamanda toplumsal cinsiyet normlarına, baskılara, hatta şiddete karşı da direniyor. Kadınların arabeskteki sesi, çoğunlukla acıyı, aşkı, terk edilmeyi ya da toplumsal dışlanmayı dile getiriyor.

Ancak mesele yalnızca temsilde değil. Kadınlar müzik dünyasında da sınıfsal ve cinsiyetçi engellerle karşılaşıyor. Darbukanın ritmi, erkeklerin elinde gövde gösterisine dönüşürken, kadın şarkıcıların sesinde çoğu zaman “kırılganlık” ya da “mağduriyet” üzerinden anlam kazanıyor. Bu durum toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl yeniden üretildiğini gösteriyor. Yine de kadınların bu sahnede var olması, kendi hikâyelerini sesleriyle duyurması, ataerkil yapıya güçlü bir karşı duruş barındırıyor.

Empati kurmak gerekirse: Bir kadının sahnede arabesk söylemesi, yalnızca bir şarkı icrası değil, aynı zamanda kendi yaşam hikâyesini, toplumun ona yüklediği rollerin ağırlığını paylaşmasıdır. Kadınların sesindeki acı, aslında bir kuşağın, bir sınıfın ve bir cinsiyetin bastırılmış duygularını dile getirir.

Erkeklerin Çözüm Arayışı

Arabeski söyleyen erkeklerse genellikle başka bir rol üstleniyor. Onlar daha çok çözüm arayışı, direnç ve meydan okuma üzerinden şarkılarını seslendiriyor. Kadınlar acının içinde empatiyi büyütürken, erkekler aynı acıyı bir tür “ben buradayım” mesajına dönüştürüyor. Bu fark toplumsal cinsiyet rollerinin sanattaki yansımasıdır.

Bir erkek arabesk sanatçının sahnedeki hali, çoğu zaman “çıkış yolu bulma” isteğinin sembolüdür. Darbukaya vurdukça ses yükselir, sahnede daha geniş yer kaplar. Bu, erkeklerin toplumda çözüm odaklı görünmeye zorlanmasının bir yansımasıdır. Yani erkek arabesk sesi, yalnızca bir melodi değil, aynı zamanda erkekliğin toplumca çizilmiş sınırları içinde kalma mücadelesidir.

Irk ve Etnik Kimliklerin Görünmezliği

Arabesk aynı zamanda etnik ve ırksal kimliklerle de kesişiyor. Özellikle Kürt, Alevi ya da Roman müzisyenlerin bu sahnede varlığı, çoğunlukla görmezden geliniyor. Oysa darbuka dediğimiz çalgı, çoğunlukla Roman müzisyenlerle özdeşleşmiştir. “Kim söylüyor?” sorusunun cevabında, toplumun dışına itilen ırksal ve etnik grupların emeği, alın teri ve yaratıcılığı vardır.

Ne var ki, bu katkı çoğu zaman görünmez kılınıyor. Romanların müzikteki ustalığı alkışlanırken, sosyal hayatta önyargılarla ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaları, arabeskin aslında nasıl bir “çelişkiler alanı” olduğunu gösteriyor. Arabesk, bir bakıma, toplumun hem sahiplendiği hem de dışladığı kimliklerin çatışma noktasıdır.

Forumun Sorusu: Arabesk Kimin Sesi?

Şimdi yeniden başa dönelim. “Darbuka böyle arabesk kim söylüyor?” diye sorarken, aslında şunu sormuş oluyoruz: Bu müziğin arkasında kimlerin hikâyesi var? Kadınların acısı mı, erkeklerin çözüm arayışı mı, alt sınıfların hayatta kalma mücadelesi mi, yoksa etnik kimliklerin görünmez emeği mi?

Belki de hepsi. Belki de arabesk, tüm bu seslerin kesişim noktasında doğan kolektif bir çığlık. Darbuka bu yüzden bu kadar etkili: Ritmiyle sınıfı, melodisiyle cinsiyeti, varlığıyla ırkı hatırlatıyor.

Sonuç Yerine: Tartışmaya Davet

Arkadaşlar, bu noktada sizlere dönmek istiyorum. Sizce arabesk dinlerken, darbukanın ritminde kimlerin sesi var? Kadınların empatisini mi, erkeklerin çözüm arayışını mı, yoksa toplumun dışladığı grupların görünmezliğini mi daha çok hissediyorsunuz?

Arabesk, sadece bir müzik türü değil, aynı zamanda bir toplumsal aynadır. Bu aynaya bakarken gördüğünüz kim?

Benim cevabım: hepimiz.

Ama asıl önemli olan, siz ne düşünüyorsunuz? Sizce darbuka böyle arabesk kim söylüyor?
 
Üst